İş çıkışı iki arkadaşımla alışveriş yapıp sonra çok sevdiğimiz mekanlardan birinde yemek yemiştik. Çocukluğumdaki bayram sevincim gibiydi içim, yeni çizmemi giyip çıkmıştım ayakkabıcıdan. Yemekte ikide bir ayaklarıma bakıp kahverengi çizmemi mutlulukla sallamıştım. Arkadaşlarım gülmüştü halime, ama son günlerde ayaklarım nasıl ağrıyordu biliyorlardı oysa. Gece kıyafetlerimi ona en yakışır şekilde uydurmuş sabah işe giyip gitmiştim. Masa başından ara sıra ayağa kalktığımda bir tuhaflık hissediyordum sanki çizmemin içinde dikenler vardı ve çok sıcaktı o dikenler. Akşama doğru dikenler çizmeyi aşmaya çalışıyor gibiydi. Arkadaşlarım yeni olduğu için sıkmış olabileceğini söylemişti mantıklıydı aslında. Yarın yanıma yedek ayakkabı almaya karar vermiştim. Akşam annemle babama anlattım onlarda yeni olduğu içindir başka ayakkabı giy sonra yine giyersin dediler. Ama ertesi gün dayanamadım yine giydim yedek ayakkabımı da yanıma aldım. Ne kadar beğensem de bir tuhaflık vardı bu çizmede. Alerjik bir durum olabilir miydi diye düşündük arkadaşlarımla derisinden şüphelendik. Firmayı aradık sağlıkla ilgili bir şikayet olduğu için istersem değiştirebileceğimi söylediler iş çıkışı gidip güzel çizmelerimle mecburen vedalaştım.
Aradan geçen iki hafta boyunca evde ne kadar ayakkabım varsa sık sık değiştirerek giydim. Lakin heyhat dikenler azalmak yerine arttıkça arttılar. Sanki tarlalardan toplanıp gelmiş gibiydiler yanlarına karınca sürülerini de çağırmışlar onlarda koloniler halinde gelmiş. En iyisi ortopediye bi git dediler gittim doktor ne diken görebildi ne karınca ne de ateşi hissetti. Ayakkabı değiştirmemi, tabanlık kullanmamı ve devam ederse fizik tedaviye gitmemi önerdi. İki hafta daha böyle geçti lakin artık bir de çocukken yattığım somyadaki (divan) yaylar ordan fırlayıp bacaklarıma yerleşmiş gibiydi artık. Sanki biri ben uyurken gelmiş iki bacağıma yay takmıştı. Fizik tedavi doktoru kas gevşetici ve ağrı kesici verdi bel ve boyun ağrım olup olmadığını sordu onlarla ilgili beni rahatsız eden bir şikayetim yoktu. Benim derdim ayaklarım ve bacaklarımdaydı. Egzersiz önerdi ve şikayetlerim artarsa Nörolojiye gitmemi söyledi.
Bir buçuk aydır zaten herşey tuhaftı benim için derken, bir sabah uyandığımda belimden yukarıya doğru tırmanmış olduğunu anladım bütün diken tarlasının ve karıncaların yaylar olduğu yerde gibiydi ama bu defa da elektrik çarpar gibiydi arada sanki belimden ayağıma kadar kablolar vardı. Ve tıpkı eskiden dikiş kursuna giderken çay söylenen diyafon kutusundan yağmurlu bir gün çay istemek için düğmesine bastığımda çarpıldığımda hissettiğimle aynı gibiydi her defasındaki çarpılma. Ah bir çizmenin bana ettiklerine bak diyorduk kendi aramızda arkadaşlarımla.
Nöroloji doktoruna gittiğimde artık dengem bozulmuştu topuk dikeni böyle yapar keşke fizik tedaviye mi gitseydin diyenleri dinlemek istememiştim gittiğimde tahmin etseydi madem öyleydi de demiştim.
Doktor hikayemi dinleyince ortaya MS ihtimali çıktı. O da neydi? Neyim vardı benim bu ne biçim bir hastalıktı ki? İstenen tetkiklerin yapılması sonuçların toparlanması derken yürüyüşüm iyice bozuldu işe gidemez olmuştum. Balkonda yerdeki fayanslar, evdeki duvarlar, soğuk su ve buz en yakın arkadaşlarımdı artık. Teşhis tamamen konulana kadar MS hakkında epey bilgi sahibiydim artık. Hoş geldin MS arkadaşız artık iyi geçinelim dedim. Kabul etmiş gibiydi sanki. Her gün iğne yapıp “acımadı ki acımadı ki” dedim. Tam 9 yıl iyi geçindik derken son zamanlarda mızıkçılık yapmaya başlamıştı. Dikenlerin çoğu tarlalara dönmüş azı bendeydi oysa onca zaman… Karınca kolonisi sadece temsilci grup bırakıp gitmişti dikenlerin peşine takılıp giderken… Arada unutuyordum bile kalanları hiç ses etmedikleri zamanlar bazen epey uzun olurdu. Bazen biz buradayız fazla da yok sayma ha der gibi kıpırdarlardı. Yaylar somyayı çok özleyip gitmişlerdi. Hafiften çarpsın arada diye elektriğe bırakmışlardı sallama işini.
Hal böyleyken ne olmuştu da MS in keyfi tamamen kaçmıştı bilemiyorum diyeceğim ama galiba biliyorum klasik sebebimiz malum. Oysa bu kadar stres yapmaya değmezmiş hiçkimse ve hiçbir şey… Hele moral olmayı bilmeyenleri gale almak diye bir hal hiç olmamalıymış öğrendik… Kafası öyle bozulmuş ki sadece dikenleri, karıncaları, yayı, elektriklenmeyi değil, bu kez çakıl taşlarını, demir boruları, lastik üfleme pompasını, bulaşık telini, velhasıl; tırtıklı, delici, kesici ne kadar alet edevat varsa çağırmış sanki hepsine toplanın gelin demiş. Belimdeki kemiklerim gece gündüz aralıklarla pompalanmış. Ayaklarımın altına yassı, sivri, kare irili ufaklı çakıl taşlarının bir kısmı yapıştırılmış kalanıda botlarıma doldurulmuş bunlarla yürüyememe cezası verilmiş. Ellerim de unutulmamış, sen sıcak dikenlerden, karıncalardan sorumlusun biraz da taşların miniklerinden ekleriz denmiş. Kollarım bunların hepsine engel olmayı başaramamış . Sol yanağımdan gözüme doğru koşan atağa yetişememiş. İşte yaklaşık iki aydır durum bu aramız bozuktu, kortizon köprümüz sayesinde yavaş yavaş düzeliyoruz. Her gün iğne anlaşmamızın yerine her gün hap anlaşması yapacağız MS arkadaşımla.
Ve 9 yıldır olduğu gibi iyi geçinip aramıza kimsenin girmesine izin vermeyeceğiz. Ve işimize gücümüze bakacağız. Daha çok iş var yapılacak MS’e rağmen ve MS’e de dair…MS’lilerin gözünden çekilmiş karelerden ortaya çıkan fotoğraflardan bir sergi hayalim var. Projeme “MS’in Vizörü” adını verdim. Henüz çok MS’daşa ulaşamasa da projenin arkasında durmak için iki büyük kapının sözü var. Sizler de gözünüzün gördüğü netliklerdeki fotoğrafları netleme yapmadan gördüğünüz gibi çekin bana gönderin. MS hastalarının gözlerindeki görme kayıpları birbirinden farklı oranlarda ve hepimiz farklı görüyoruz. İşte buna göre çekilmiş kareler sayesinde görme farkımıza, dolayısıyla hastalığımıza dikkat çekerek bir kez daha farkındalık ortaya çıkarmış olacağız. İstanbul ve Ankara MS derneği ile birlikte bu hayali gerçekleştirdiğimde yeni bir yazı yazarım ama yine uzun olur kesin. MS’in iyi tarafı düştüğümüzde yeniden kalkma umudumuzda yalnız olmadığımızı, birbirimizi tanımasak da aynı halleri hissedebilen birilerinin varlığıyla anlaşılmışlığın hafifliğini öğretiyor… Şimdi beynime çakıl taşlarını ebediyen denize, dikenleri tarlaya, karıncaları ormana, yayı divana, elektriği Tedaş’a, pompayı lastikçiye, bütün kesici delici alet edevatları yerlerine göndermesini telkin etmeye devam etmem lazım, görüşürüz.
Hatice Hande Kapan