Doğduğum yıldan (1985) oğlumu doğurduğum  2012 yılına kadar anormal hızlı hareket eden, kıpır kıpır enerji dolu bir insandım. Ta ki normal doğumla oğlumu doğurduktan sonra bende garip bir enerji düşmesi ve yorgunluk başlayana kadar… 2 yıl boyunca ağrılı, uyuşmaların ve karıncalanmaların geldiği günler yaşadım. Bir çok bolüme gittim; dahiliyesi ortopedisi… Ama hiçbir bölüm anlam veremedi bu uyuşma ve ağrılara. En sonunda Hacettepe nörolojiye yönlendirildim ve ilaçlı MR çekiminde beynimde ve omurilikte lezyonlar görüldü. Demiyelizan şüpheyle çekilen MR neticesinde kesin MS teşhisi aldım ve tedavimin başlaması için GATA’ya geçtim. Orada da Şeref hoca ve ekibinden Dr. Ahmet ÇETİZ bos sıvısı alıp durumumu netleştirdi.

Artık kesin MS hastasıydım ve yaşamımı bu yönde şekillendirecektim. İlk başlarda durumu kabullenme aşaması çok zor oldu. Ciddi bir depresyon geçirdim. Bunun devamında küçük bir atak geldi, kortizon aldım. Sonra hepsini atlatınca Rana KARABUDAK hocanın da önerisiyle interferon iğnesi yapmaya başladım. Hem de ömür boyu denilebilecek bir sürede ve haftada 3 gün. Tüm vücudum kevgire dönse de insan iğne yapmayı hap kullanmak gibi sıradan bir olaya dönüştürebiliyormuş. Bunu da deneyimledim. 🙂

İşyerimde de akrabalarımda da kimseden durumumu saklamadım. Hastalığımla duygu sömürüsü yapmayı amaçladığımdan değil. Bu hastalıkla mücadelede bana destek olabilsinler ve her şeye rağmen yaşamı bırakmamak gerektiğini bende gözlemlesinler diye. Tüm bu 4 yıllık süreçte hiçbir şeyden vazgeçmedim. Sadece ağırlaştım, hızım düştü. Ama ben ne işimi, ne çocuğumu, ne de gönüllüsü ve üyesi olduğum sivil toplum kuruluşlarını bırakmadım. Hatta Ankara MS Derneği yönetim kuruluna girdim.

Elbette beni strese sokan ve boyumu aştığını düşündüğüm kuruluş ya da insanlar varsa ortamı terk ediyorum. Artık eskisi kadar atılgan ve dirençli değilim. Fayda sağlayamayacağımı düşündüğüm an geri adım atıyorum. Bu her ne kadar ruhumun tabiatına aykırı olsa da… Çünkü stres, atak ve sekel olabilir benim için.

MS hikâyemde zorlu günler de geçirdim elbette. Anlamsız sinir harpleri yaşayıp eşimi ve çocuğumu, çevremdekileri kırdığım oldu. Hassas bünyemden ve ruhumdan dolayı hiç takılmayacak konularda kırıldığım da oldu. Ama bu durumun farkına vardığım an profesyonel yardım aldım. Tüm MSdaşlarıma da öneririm. 🙂

Bu zorlu mücadelede bazen çok yalnız kaldığımı hissettim. Bazen de sevdiklerimin, ailemin ve arkadaşlarımın samimi desteğini hissettim. Sonuçta “çok az insanda görülen bu hastalık neden beni buldu” diye sorgulamayı bıraktım. Çok az insana çıkan piyango ikramiyesi gibi belki bana şans getirdi dedim. Polyannacılık oynamak değilse de bardağın dolu tarafını görmek benimkisi…

Bir hastalığın insanı mutlu edecek yanı olur mu? Benim için oldu. Çok güzel dostluklar kazandım. Ankara MS Derneği’nde, hastane kuyruğunda, nöroloji kliniklerinde, sosyal medyada güzel insanlar tanıdım. Yalnız olmadığımı gördüm. Benden daha mücadeleci ve daha azimli MS hastalarını görünce umutlandım. Hepsini de iyi ki tanıdım. MSdaşlarımla umarım bir gün MS’in tamamen tedavi edildiği, ilaç firmalarının kobayı olmadığımız günleri görebiliriz.

Ankara MS Derneği olarak sihirli bir değneğimiz olmadığı için her şeyi bir anda değiştiremeyiz belki… Ama bilimin ışığında, hurafeci olmayan yöntemlerle bu zorlu süreci atlatabilmeyi hedefliyor ve tüm MSdaşlarımızın da atlatabilmesi için destek olmayı hedefliyoruz. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için varız. Hem ne demiş Nazım: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi dostça ve kardeşçesine”

Hepimize geçmiş olsun, geçti, geçecek. 🙂